DÜNDEN BUGÜNE FİLİSTİN VE BOYKOT / Köşe Yazısı - Melek Bellibaş
.jpeg)
Melek Bellibaş

Filistin, adını M.Ö. 12. yüzyılda buraya göç yoluyla gelen Filistinlerden almaktadır. Hazret-i Ömer (r.a.) zamanında İslam orduları tarafından fethedilene kadar Filistin’de Bizans ve Roma hakimiyeti sürmüştür. 312 yılında İmparator Konstantin devletin resmî dini olarak Hristiyanlığı kabul etmiş ve bu tarihten sonra Kudüs, Hristiyanlık için kutsal kabul edilmiş ve dini yapılarla donatılmıştır. Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa ve Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) Miraç mucizesi sebebiyle Kudüs dolayısıyla Filistin coğrafyası İslamiyet’in başlangıcından itibaren kutsal kabul edilmiş, her dönemde İslam tarih ve medeniyetinin kilit noktalarından biri olmuştur.
Filistin 1516 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılmış, 1918 yılına kadar yani dört asır boyunca Osmanlı hakimiyeti altında kalmıştır. 19. yüzyıla gelindiğinde Siyonist hareket ortaya çıkmış ve bu durum Filistin coğrafyası için kritik bir sürecin hazırlayıcısı olmuştur. Bu süreçte Siyonistler 2. Abdülhamid ile görüşerek Filistin’de toprak satın almak istemiş ve şayet bu teklifleri kabul edilirse Osmanlı’nın tüm dış borçlarını ödemeyi teklif etmişlerdir. Fakat Siyonistlerin bu istek ve teklifi 2. Abdülhamid tarafından kesin bir dille reddedilmiştir. Filistin için yaklaşmakta olan Siyonist tehlikeyi gören Sultan Abdülhamid, Yahudilerin Filistin’den toprak satın almasını yasaklamıştır.
1930’lu yıllarda Almanya’da işbaşına gelen Nazi yönetimi tarafından başlanan ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında da devam eden uygulamalar Filistin‘deki Yahudi nüfusunu arttırmıştır. Tabii bu dönemde Yahudi çeteciler tarafından gerçekleştirile bazı terör eylemlerini İngiltere eğitim ve silah yoluyla desteklemiştir. Bu terör eylemleriyle Filistin halkı adeta soykırıma uğratılmış ve yurtlarından sürülmüştür. İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda Filistin‘deki durum daha da kötü bir hâl almış bu durumu İngiltere, Birleşmiş Milletlere taşıyarak İsrail devletinin kuruluş sürecini başlatmıştır. 15 Mayıs 1948’de İsrail devletinin kuruluşu ilan edilmiştir. Bağımsızlık ilanından saatler sonra Arap Birliği İsrail’e savaş ilan etmiş, aslında kısmi olarak da başarı kazanmıştır. Fakat ilerleyen günlerde Batı devletlerinin İsrail’e destek vermesiyle savaşın seyri değişmiştir. Bu destekle beraber İsrail kaybettiği toprakların da ötesinde Filistin’de yeni topraklar işgal etmiştir.
2006 yılında seçimleri Hamas’ın kazanması Filistin’de ve uluslararası kamuoyunda hareketliliğe sebep olmuş. Bu hareketlilik sonucunda ABD, İsrail ve pek çok Avrupa devleti Filistin’e olan tavrını daha da sertleştirmiştir. Bu süreçte Gazze artık giderek bir açık hava hapishanesine dönüştürülmüştür. Buna paralel olarak da Filistin’de yaşam şartları giderek zorlaşmış, yoksulluk ve işsizlik çok yüksek oranlara ulaşmıştır. Sürdürülen ambargolar dünya coğrafyasına yayılmıştır. Böyle bir ortamda Aralık 2018’de başlayan ve bir ay kadar devam eden Gazze saldırısında çok fazla kişi hayatını kaybetmiş ya da yaralanmış, binlerce bina yıkılmış; sanayi tesisleri, okullar, hastaneler ve tüm altyapı tahrip edilmiştir.
Gazze uygulanan bu insanlık dışı ambargo nedeniyle 2016 yılı Mayıs ayında uluslararası bir filo oluşturulması sağlandı. Başta Türkiye’den olmak üzere dünyanın 35 farklı ülkesinden 700’ü aşkın gönüllü Mavi Marmara gemisinin de bulunduğu özgürlük filosu ile Gazze’ye uygulanan ablukayı delmek üzere yola çıktı. Ancak Gazze kıyılarına yaklaşıldığı 31 Mart sabahı Siyonist ordusunun saldırısına uğradı ve on kişi şehit oldu.
İsrail Gazze’ye yönelik benzer bir vahşeti 2014 yılında bir kez daha göstermiştir. Binlerce ev ve iş yeri yerle bir edilmiş; eğitim yuvaları, camiler, hastaneler ve santraller tüm dünyanın gözü önünde bombalanmış; 2000’in üzerinde sivil yaşamını yitirmiş, 10.000’den fazla insan yaralanmıştır.
İsrail devleti Filistin toprakları üzerindeki hukuk tanımayan uygulamalarına her geçen gün yenilerini eklemektedir. Mescid-i Aksa‘yı hedef alan işgal girişimleri, Filistinlilere ait topraklarda yeni yerleşimciler, sivilleri hedef alan operasyonlar ve Gazze’de devam etmekte olan abluka ile Filistinliler kendi topraklarından öz yurtlarından koparılmaları hedeflenmektedir.
Filistin ekonomisine baktığımızda, İsrail işgali sebebiyle oldukça zor koşullara sahiptir. Ülkede sürekli tekrarlanan askeri operasyon ve bombardımanlar sahip oldukları doğal kaynakları özgürce kullanmamaları, dış ticaret için çok önemli olan gümrük ve limanların İsrail tarafından kontrol edilmesi ülke ekonomisini ne yazık ki zor duruma koymuştur.
Yıllardır devam eden İsrail ablukası sebebiyle dış dünyayla bağlantısı kesilen Gazze’de yaklaşık 2 milyon insan yaşamaktadır. Haliyle Gazze‘deki insani krizin en ciddi boyutu sağlık sektöründe yaşanmaktadır. Gazze‘deki bir diğer problem ise içme suyunun olmayışıdır. Yıllık içme suyu ihtiyacı 250 metreküp iken Gazze’de ne yazık ki bunun sadece beşte biri temin edilmektedir.
İsrail yönetimi Müslümanlar için kutsal kabul edilen Kudüs ve Mescid-i Aksa’da işgal ve yok etme politikasını tüm hızıyla sürdürmektedir. Kudüs’teki Filistinlilerin bölgeden çıkarılması, şehrin İslami kimliğini gösteren tarihi eserlerin yok edilmesi, Mescid-i Aksa ‘nın altında devam eden kazı çalışmaları, Yahudi yerleşimcilerin kanunsuz bir biçimde yayılarak artması gibi faaliyetlerle Kudüs ve Filistin Yahudileştirilmek istenmektedir.
Yine bu hedefleri doğrultusunda Filistinlilerin evleri yıkılmakta ya da evlerine el konulmaktadır. Aslında bu şekilde Arap kimliğini bölgeden silmeye çalışılmaktadır. Filistinli Müslümanlar kendi vatanında kendi topraklarında günlük hayatlarını dahi sürdüremez duruma gelmişlerdir.
BOYKOT
Boykot normalde ticaret yaptığımız, birlikte çalıştığımız bir ülke ya da şirketle ilişkiyi kesmektir. Boykotun çeşitli sebepleri vardır: Ekonomik, askeri veya siyasi olabilir. Boykot bazen de değer bazında olabiliyor: Yani dini ya da kültürel sebeplerden ötürü… Peki biz bir ülke ya da şirketi neden boykot ederiz? Aslında karşı tarafa bir mesaj vermek isteriz. Ve bu mesaj sonucunda karşı tarafta bir özür bekleriz. Çoğu zaman boykotlar daha hayatidir. Bununla birlikte boykotun şiddeti de artar. Bunda da amaç karşı tarafı ekonomik olarak zarara uğratmaktır.
İslam Tarihinde Boykot
İslam bütün engellemelere rağmen gün geçtikçe gelişme kaydediyordu. Bu durum müşriklerin kin ve hasetlerinin daha da artmasına sebep oluyordu. Bunun üzerine müşrikler İslam’ın daha fazla yayılıp kuvvetlenmesine fırsat vermeden yok edebilmek için haince bir plan yaptılar: Müslümanları iktisadi ve içtimai anlamda boykot etmek suretiyle Müslümanları bunaltıp onları İslam’dan vazgeçireceklerdi. Bu maksatla Ebu Cehil’in başkanlığında toplanan karanlık kol, Müslümanlar ve onları koruyan Haşimoğulları ile her türlü alışverişi kesmekten kız alıp vermek gibi medeni muamelelere kadar bütün beşeri münasebetleri kopardılar. Bu boykot üzerine Mekke’nin değişik semtlerinde dağınık bir sureti ikamet eden Müslümanlar bir arada olmak için Peygamber'in amcasının mahallesine taşındılar. Peygamber efendimiz de bu mahalleye yerleşmiştir. Ebu Cehil ve onun azgın adamları gece gündüz Müslümanların mahallesini gözlüyor ve oraya kaçak erzak girmesine mani olmaya çalışıyorlardı. Çarşı ve pazarların Müslümanlar tarafına giden bütün yollar kesilmiş, satılmak için gelen yiyecekler Müslümanlara bırakılmayıp müşrikler tarafından satın alınıyordu. Müminlerden biri çoluk çocuğu için biraz yiyecek almak üzere herhangi bir satıcıya uğrarsa Ebu Cehil hemen erzak yüklerinin başında dururdu ve Müslümanlara satılmasına engel oluyordu. Müslümanlar açlıktan ağlaşan çocukları için yiyecek bir şey olmadan geri dönerlerdi. Bazen ağaç yaprakları ile karınlarını doyurmak durumunda kalırlardı. Çocuklar açlıktan kırılıyordu. Onların feryadı mahallenin dışında duyulur hale gelmişti. Mekke’de Peygamber Efendimiz ve Sahabilere karşı başlatılan boykot dönemi üç yıl sürmüştür. Bu boykot had safhaya ulaşınca Peygamber Efendimiz Kureyş müşriklerine beddua etmiştir. Bunun üzerine öyle bir kuraklık ve kıtlık yaşandı ki her şeyi kökten silip süpürdü. Birçokları açlıktan öldüler, yiyecek bir şey bulamayınca ölü hayvanların etlerini, derilerini yemeye başladılar. Bu kuraklık son derece şiddetlenince Ebu Süfyan, efendilerin efendisine müracaat etti ve Allah‘ın bu belayı üzerinden kaldırması için dua etmesini istedi. Eğer bu bela kalkarsa iman edeceklerini söylediler. Peygamber Efendimiz de dua etti ve yağmur yağdı ve kıtlık nihayete erdi. Rahata kavuşan müşrikler tekrar şirke döndüler.
Neden Boykot?
Hiç şüphesiz insanlık tarihinin en acımasız katliam ve soykırımının yaşandığı Filistin’de akan kan ve gözyaşı onlarca yıldır durmuyor. Katliama sessiz kalamayan dünya halkları katil İsrail aleyhinde protestolar düzenliyor. Dünya çapında da pes peşe İsrail mallarına boykot çağrıları yapılıyor. O zaman gündemi en çok meşgul eden: “Bu boykodun bir faydası var mı?” sorusudur. Evet, bu boykot faydalı olacaktır hem de tahmin edilenin çok daha ötesinde bir fayda sağlayacaktır, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Aslında İsrail mallarını boykot etmeye başladığımızda şunu fark ettik: Bütün dünyanın kullandığı malzemele, bizler de dahil, hep Yahudi malı. O ürünlere o kadar alışmışız ki… Peki bu nasıl olmuş? Bu kadar Yahudi malı evimize, iş yerimize nasıl girmiş? Biz bunları nasıl bu kadar benimsemişiz?
Tabii ki televizyondaki reklamlar sayesinde. Aslında bütün dünya şaşkın. Boykot sayesinde de ekonomik olarak İsrail’in bütün dünyayı ablukası altına aldığını gördük. Yani bütün dünya genelinde İsrail malları kullanılıyor ve bunu yıllarca kimse fark edememiş ya da fark ettirilmemiş.
Eskiden okullarda “Yerli Malı Haftası” adı altında yerli ürünlere talep edilmesi gerektiği çocuklara benimsetilmeye çalışılırdı. Şimdiki nesilde ise Starbucks‘ta kahve içmek bir kültür haline gelmiş. Orada kahve içenler, iki kelimeyi bir araya getirmezse dahi kendilerini filozof gibi hissediyor. Bardaklarını çöpe atmak yerine Instagram‘da ve WhatsApp‘ta paylaşmaktadırlar. İşte bu tamamen kültürel yozlaşmanın, psikolojik olarak çökmenin belirtisidir. Bugün bu kadar olay olurken hala Starbucks‘ta McDonald’s‘ta yemek yiyenler, çay kahve içenler var.
Peki, bunu nasıl düzeltebiliriz? Bütün dünyanın yaptığı gibi kendi mallarımızın reklamını yaparak, kendi ürünlerimizi ön plana çıkararak, kendi ürünlerimizi kullanmaya gayret ederek… Bir de şunu söylemekte fayda var: İsrail bütün dünyada nerede iyi, güzel; çokça tercih edilen bir marka varsa hemen onu kendi bünyesine alıyor. Dolayısıyla biz tüketiciler de her şeyin en kalitelisini, en mükemmelini Yahudiler yapıyor zannediyoruz.
Boykot nedeniyle özellikle şu anda borsada Starbucks başta olmak üzere bütün Yahudi destekçisi hisseler düşüyor. Bu hisselerinin düşmesi ile birlikte bütün ürünlerinin fiyatını aşağıya çekiyorlar, indirim uyguluyorlar. Tabii bunun bir de ikinci ve üçüncü dalgası olacak. Peki bu dalgalarda ne olacak? İçimizden birileri ipi erken bırakırsa, indirimler yapıldığı zaman üç tane beş tane alırsa İsrail kaybını telafi edecek ve hedefine ulaşacaktır. Bugüne kadar hiç fark edilmeden gerçekten ürünümüzmüş gibi bize benimsetilen, bize dayatılan, televizyonlarda oyuncular aracılığıyla paylaşılan, İsrail’in kendi ajanslarıyla ünlü olan fenomen isimler, ısrarla onların ürünlerini tanıtmaya paylaşmaya devam ediyor.
Tabii bunların bu şekilde davranmasına şaşırmıyoruz. Çünkü o insanların patronu İsrail. O ne derse onu yapıyor, yani ters boykot uyguluyorlar. Buna dikkat etmek her Müslüman’ın görevi. Biraz daha sabretmek, biraz daha direnmek zorundayız. Biz yemesek içmesek ÖLMEYİZ. Ama yersek içersek kardeşlerimiz ölür. Bir gün bu döner dolaşır bizi de bulur. Hemen İsrail bize çok uzak sayılacak bir mesafede değil. Onların Orta Doğu projesinde neredeyse Güneydoğu’nun tamamı var. Bu da demek oluyor ki ekonomik ve sosyal olarak bize de saldırı olacak. Bu yüzden şimdiden tedbir almak faydalı olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
- ADAB-I MUAŞERET 21 Şubat 2025 Cuma 10:01
- DÜNDEN BUGÜNE FİLİSTİN VE BOYKOT4 Mart 2024 Pazartesi 16:10
- Genç DirilişSAİD HAVVA'NIN HAYATI VE DÜŞÜNCELERİ
- Tuana GümüşMÜSLÜMANCA (KÖKLÜ) DEĞİŞİKLİK
- Isa Karaaslanoglu4 MADDEDE PSİKOLOJİ=İSLAM
- MOLLA NÛRANİBİR İSLAMCI'NIN GAZETELERLE İMTİHANI
- Bilal KarakurtBİZE HEYECANLI ADAM LAZIM
- Harun KaraaslanoğluBUZ DAĞININ ŞAİRİ: CAHİT ZARİFOĞLU
- Bilal AKGÜLSELAHADDİN OLMA KENDİN OL
- Betül ÜlküANTİBİYOTİKLER
- BAŞYAZIHey Senin Mektebin Hangisi? Üstadın Kim?
- GERÇEK EDİTÖRİMTİHAN MI DEDİNİZ?!
- Ömer Faruk KaplanToplumun Dinamikleri
- Akif Akman “HİÇ ŞÜPHESİZ BATIL SÜREKLİ YOK OLUCUDUR”
- Sarenur Çelik BATAKLIĞA BATIRAN MECRALAR
- Evin KayaKALEMİ KAMBURLAŞAN ŞAİR: AHMET SEZAİ KARAKOÇ
- Sümeyye Sultan YıldırımÖZGÜRLÜĞÜMÜZE
- Sümeyye Sultan YıldırımMÜSLÜMAN GENÇ KIZLARA KİTABI TAHLİLİ
- ANCUZÎSOFİ AHMET'İN KULAKLARI ÇINLASIN
- Salih ESKİTAŞAYNI DÜNYADA YAŞAMAK
- Nazlı ŞahinMEVZU FİLİSTİN Mİ YOKSA KAHRAMAN OLMAK MI?
- Zeynep KarakurtMÜSLÜMANLARIN DNA'SI: DİRİLİŞ NESLİNİN AMENTÜSÜ
- Tuana Gümüş KAYBOLMUŞ GENÇLERE
- EDİTÖREDİTÖR'DEN
- Zehra AkgülYAŞAYAN ÖLÜLER VAR MIDIR ACABA?
- Furkan KayanGazali'nin Ahlâk ve Eğitim Anlayışı
- Melek BellibaşADAB-I MUAŞERET
- Muhammed PolatASILLARIN ASLINA DÖNÜŞ:DİRİLİŞ
- Ayşe Zehra HanDEVRİMCİ BİR MEKTEP: NECİP FAZIL KISAKÜREK
- Firdevs Berfin AkgülSİYONİZM VE KÖKENİ
- Rabia Tuana BakırcıOKUYUP VARIYORUM
İMSAK | GÜNEŞ | ÖĞLE | İKİNDİ | AKŞAM | YATSI |
04:22 | 05:44 | 11:45 | 14:58 | 17:34 | 18:49 |