CUMHUR VE CUMHURİYET / Köşe Yazısı - Akif Akman

29.10.2023 21:32:59
Akif Akman

Akif Akman

Kâhta Kültür Merkezi’nde geçen Cuma günü Cumhuriyeti anlatan Araştırmacı Yazar Mustafa Armağan belgeleri ile Cumhuriyet’in Osmanlı’nın devamı olduğunu anlatıyordu, belgeleri ile birlikte. En ilgimi geçen belgelerden biri Ankara’daki yeni meclisin ele aldığı ilk gündem ve aldığı ilk karar oldu. Armağan’a göre TBMM’nin ele aldığı gündem ağnam vergisi iken aldığı ilk karar ağnam vergisi ile ilgili karardı. Ağnam dediğimiz hayvan sahiplerinden alınacak verginin miktarının arttırılmasına dair karardır.

 
Bu konunun yeni açılan meclisin gündemini ilk işgal eden konu olması size biraz tuhaf gelebilir. Kazın ayağı biraz farklı. Osmanlı Mebusan Meclisi’nin en son gündeme aldığı ve şartlardan dolayı gündeme alamadığı konu ağnam vergisinin arttırılmasına dair gündemdir. Süreç Osmanlı Mebusan Meclisi’nin kapatılmasını TBMM’nin açılmasını gerekli kılınca yeni meclisin ele aldığı ilk konu ağnam vergisinin arttılmasına dair gündem oluyor. Osmanlı Meclisi’nin son gündemi yeni meclisin ilk gündemi oluyor. Armağan ‘ın konu ile ilgili verdiği farklı örnekler de vardı. Geçelim.
 
Özel şart ve koşullarda Cumhuriyet kuruldu. Bu doğru. Birkaç yüzyılın yenilgilerinin, sorunlarının, travmalarının, sonra ağır kayıplarının gölgesinde kurulan yeni devlet, eskinin devamı mıydı değil miydi onu tarihçiler tartışadursun. Biz sürecin farklı bir boyutunu ele almaya çalışacağız.
 
Cumhuriyet’in ilk yönetici elitlerinin cumhura bakışının, Osmanlı dönemine göre ciddi bir paradigma değişikliğine uğradığını görüyoruz. Halka tepeden bakan, gelenek ve değer adına her şeye toptan karşı çıkan (Batı’nın gelenek ve değerleri hariç) yeni elitler, toplumun tamamına adeta savaş açmış, halkın acılarına yeni acılar katmış, son kayıplarına rahmet okutan yeni kayıplar yaşatmışlardır. 
 
Kur’an’ın yüzünden okumanın bile cezalandırıldığı, Allahu Ekber demenin hapis cezasına neden olduğu, ezanın Türkçe’ye çevrildiği, camilerin amaçlarının dışında kullanıldığı yeni süreç, halkı adeta nefessiz bırakmış, değerlerinden kopan Müslüman halkın yaşadığı acıların katmerleşmesine neden olmuştur.
 
Kendinden, değerlerinden koparılan halkın çevresine, onu ümmet kılan unsurlara yaklaşımını da olumsuz etkilemiş, uzun bir süre devam eden baskı ve asimilasyon çalışmaları nerede ise büsbütün toplumu özüne yabancılaştırmıştır. Yakın zamana kadar halkanın bırakın kopan parçalarını bir araya getirmeyi, bunları konuşmak bile düzenin yeni kurucuları tarafından irtica damgası ile damgalanma sonucunu doğurmuştur.
 
Osmanlı döneminde vatanın adeta temel taşları olarak görülen coğrafyaların kopmasına, etle kemik olan halkaların birbirlerine düşman kılınmasına, kavimler arasındaki küçük farklılıkların dağ haline getirilmesine, coğrafi sınırlara amacına aykırı bir misyon yüklenmesine şahit oluyoruz. 
 
Peki, tüm bunlar niçin derseniz: Birincisi, tespihin tanelerinin bir daha imamenin etrafında bir araya gelmemesi için olabilecek en ince en ayrıntılı tedbirlerin alınması, ikincisi ve asıl olan toplumu onu bir arada tutan değerlerden, inançlardan uzaklaştırılması amaçlanmıştır. Bu hedeflerinde Batı’nın önemli bir mesafe kaydettiğini, ülkesine ve değerlerine yabancı hatırı sayılır bir kitlenin oluştuğunu görüyoruz.
 
Şüphesiz Adnan Menderes ve Turgut Özal dönemlerinde toplum nispi de olsa nefes alabilmiş, suyun önündeki setten açılan kanallar az da olsa halkı rahatlatmıştır. Bu dönemlerde ülkede hem ekonomik olarak hem de atmosfer olarak bazı somut adımlar atılmış, yönetim erkinde halkın sesi cılız da olsa çıkmıştır. Her iki devlet adamımız da bu süreçte ülkenin önünü açma çalışmalarını maalesef hayatları ile ödemişlerdir. 
 
Cumhurun Cumhuriyet’le, Cumhuriyet’in değerleri ile hakiki manada son 20 senede buluştuğunu düşünüyoruz. Cumhur, Cumhuriyeti bu sürede gördü ama kangrenleşmiş birçok sorun ve problemi de kucağında buldu. Çevre ülkelerin tamamı potansiyel düşman olarak tanımlanmış, İslam coğrafyası paramparça edilmiş, birbirine kırdırılmış, kukla yönetimler başa getirilmiş, halkın elindeki imkânlar sömürülmüş…
 
Uzun ve meşakkatli bir süreçten sonra şu an içinde bulunulan süreç ülkemiz öncülüğünde İslam dünyasının yeniden küllerinden doğmasının sancılarını yaşadığını söylemek abartı olmazsa gerek. Bugün İslam dünyasının sorunları ile yeniden ilgilenen, Filistin ‘de gözlerin aradığı ülkenin ülkemiz olması, ülkemizin ise her platformda Müslüman kardeşlerinin adeta vicdanı olması buruk da olsa bir sevince vesiledir kanaatindeyim. 
 
Ülkemizde bu olumlu hava İslam coğrafyasının tamamında yeni bir uyanışa, öze dönüşe, emperyalist güçlere karşı yeniden ayağa kalkma dirayeti doğurmuştur. Dünya beşten büyüktür metaforu yüzyılların küllerinden ümmetin silkinmesine, geri kalmışlık ve yenilgi psikolojisinden, taarruz ve diriliş özgüvenine ulaşılmasına önemli bir katkıda bulunmuştur. Bugün Filistin özelinde İslami Direniş Hareketi (HAMAS)’nin terör devletine karşı yaptığı taarruzu, mukavemeti de bu çerçevede değerlendirebiliriz.
 
Rabbim yüzyıl önce kopan halkanın tekrar bir araya gelmesini nasip etsin. Filistinli mücahitlerin İsrail’e adeta dünyayı dar eden gayretlerini, cansiperane mücadelelerini buna vesile kılsın. Ümmeti tekrar bir çatı etrafında bir araya getirmeyi nasip etsin. Amin.
Bu yazı toplam 631 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2018 Genç Diriliş Dergisi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.